• SENTRUM Hakkında
    • Proje Ortaklarımız
  • Yeşil ve Sürdürülebilir Turizm Nedir?
  • Yeşil Destinasyonlar
  • Yeşil Fikirler
  • Medya Merkezi
    • Haberler ve Duyurular
    • Basın İletişimi
    • Etkinlikler | Galeri
    • Kurumsal Galeri
  • Blog | Köşe Yazıları
    • Blog
    • Köşe Yazıları
  • Küresel Sürdürülebilir Turizm Programı
  • Ödüller
  • Raporlar
  • E-Bülten
E-Bülten
  • EN
    • Türkçe
    • English
  • Anasayfa
  • Blog
  • 1 Milyar Gönüllü: Dünyayı Ayakta Tutan Sessiz Dayanışma

1 Milyar Gönüllü: Dünyayı Ayakta Tutan Sessiz Dayanışma

1 Milyar Gönüllü: Dünyayı Ayakta Tutan Sessiz Dayanışma

Gönüllülük, yorgun bir çağda toplumun bağışıklık sistemi gibi çalışabilir. Krizlerin ortasında yalnız hissettiğimiz anlarda, “bir şey yapmalı” duygusunu “birlikte yapabiliriz” bilincine çevirmek mümkün. Bugün Dünya Gönüllüler Günü vesilesiyle, gönüllülüğün gerçekten neyi dönüştürdüğünü; neyin işe yaradığını, neyin kalıcılaştığını ve neden bazı modellerin toplulukları kökten güçlendirdiğini konuşacağız. Konuyu, umutlu ama gerçekçi bir yerden ele aldık. Gönüllülüğü romantize etmeden, emeğini görünür kılmak mümkün. Gönüllülüğü ‘sürdürülebilir’ kılmanın yolu ise etkisini ve etik sınırlarını netleştirmekten geçiyor.


Keyifli okumalar!

Gönüllülüğün bilimi ve ekonomisi

Gönüllülük, görünmeyeni görünür kılma pratiği. Sadece iyi niyetten ibaret değil. Aynı zamanda becerinin, zamanın ve emeğin kolektif bir organizasyonu da aslında. Kimi zaman bir deprem sonrası yardım çadırında, kimi zaman bir okulda çocuklarla bilim deneyi yaparken, kimi zaman da bir yaşlının elinden tutarken ortaya çıkıyor gönüllülük. Ama özü hep aynı: karşılıksız bir bağlılık hissi. Bugün bu bağlılığın dünyada nasıl bir ekonomik, sosyal ve duygusal etki yarattığını konuşacağız. Çünkü gönüllülük artık “yardım” değil; toplumsal bir altyapı haline geldi.


Birleşmiş Milletler’in verilerine göre her yıl 1 milyardan fazla insan gönüllülük faaliyetlerine katılıyor. Gönüllülerin yaklaşık yüzde 70’i informel şekilde, yani doğrudan kendi topluluklarındaki insanlara yardım ederek katkı sağlıyor. Yüzde 30’u ise resmi kuruluşlar aracılığıyla gönüllülük yapıyor. Gönüllülük pek çok biçimde ortaya çıkabiliyor. Gönüllüler yerel girişimlerde, çevrimiçi platformlarda ve uluslararası görevlerde katkıda bulunabiliyor.


Dünyaya bakıp içiniz daralıyorsa, savaş haberleri ve art arda gelen krizler nefesinizi kesiyorsa, şu rakam insana gerçekten iyi geliyor: Dünyada yaklaşık 1 milyar gönüllü var!


Yani her sekiz kişiden biri, hiçbir karşılık beklemeden başkasına iyilik yapıyor. Çoğu bunu sessizce, kendi mahallesinde, kendi imkânlarıyla yapıyor. Birinin kapısını çalan, bir çocuğa ders anlatan, bir yaşlıya eşlik eden, çevreyi temizleyen… Kısacası dünya ne kadar karanlık görünürse görünsün, milyonlarca insan ışık olmaya devam ediyor.


OECD’nin hesaplamalarına göre gönüllü emeğinin küresel ekonomik karşılığı trilyon dolar düzeyine yaklaşıyor. Ama asıl değer, parayla ölçülemeyen kısımda: güvenin, umut duygusunun ve dayanışmanın yeniden inşasında.


Bilim insanları gönüllülüğü yalnızca ahlaki bir davranış olarak değil, biyolojik bir ihtiyaç olarak da tanımlıyor. Harvard Health’in 2023 derlemesine göre, başkalarına yardım etmek beyinde serotonin ve dopamin gibi iyi hissettiren kimyasalların salımını artırıyor, stres algısını düşürüyor ve zihinsel esnekliği güçlendiriyor. Araştırmalar, haftada yalnızca birkaç saat gönüllülük yapan bireylerin daha iyimser hissettiğini, daha güçlü bir yaşam amacı geliştirdiğini ve yalnızlık ile depresyona karşı daha korunaklı olduğunu gösteriyor.


Psikologlar bu durumu “helper’s high”  yani yardım etmenin verdiği içsel ödül olarak açıklıyor. İnsan beyni, başkalarına fayda sağladığında dopamin ve oksitosin salgılıyor. Bu da yalnızlık, kaygı ve amaçsızlık duygularını azaltıyor.


Ancak gönüllülüğün etkisi bireysel sağlıkla sınırlı değil. Northwestern Üniversitesi’nde yayımlanan Volunteerism and the Decline of Violent Crime çalışması, güçlü gönüllülük ağlarına sahip topluluklarda sosyal bağların güçlendiğini ve bunun şiddet suçlarının azalmasıyla anlamlı biçimde ilişkili olduğunu gösteriyor. Kısacası gönüllülük, toplumu bir arada tutan görünmez bir bağ kuruyor, hem biyolojik hem sosyolojik olarak.


Seneca, MS 1. yüzyılda kaleme aldığı De Beneficiis adlı eserinde “İyilik yapmak, onu alan kişiden çok yapan kişiyi yüceltir” demiş. Aradan neredeyse iki bin yıl geçmiş olsa da bu söz hâlâ geçerli. Birine yardım ettiğimizde sadece onun hayatında bir kapı açmayız, kendi içimizde de bir alan genişler. İyilik bizi daha sabırlı, daha dirençli ve daha umutlu kılar. Dünya ağır geldiğinde küçük bir iyilik bile ruhu hafifleten bir harekete dönüşür. Çünkü iyilik, her zaman, en çok onu yapan kişiye iyi gelir.


Peki, gönüllülük bireysel bir iyilik hareketi olmaktan çıkıp toplumsal bir altyapı meselesine nasıl dönüşür? Bunun cevabı, gönüllülüğün yalnızca “yardım etmek”ten ibaret olmamasında yatıyor.

Toplumsal Altyapı ve Dönüşüm Gücü Olarak Gönüllülük

Gönüllülük, çoğu zaman bireyin iyi niyetiyle başlayan küçük bir davranış gibi görünür. Oysa toplumsal ölçekte bakıldığında, şehirlerin görünmez altyapılarından biridir. Nasıl ki yollar, köprüler ve enerji hatları bir kenti ayakta tutuyorsa, gönüllülük de sosyal bağları taşıyan bir ağ kurar. Bu ağ, kriz anlarında ilk harekete geçen toplulukları oluşturur; güveni, dayanışmayı ve karşılıklı sorumluluğu güçlendirir. Mahalle düzeyinde artan gönüllülük, sosyal kontrol mekanizmalarını ve ortak iyilik hâlini destekler. Bu nedenle gönüllülük yalnızca bir davranış değil, toplumların daha dirençli, güvenli ve uyumlu olmasını sağlayan bir altyapı yatırımıdır.


Dünyanın farklı ülkelerinde gönüllülük, toplumsal dönüşümün en etkili ama en az konuşulan araçlarından biri hâline geliyor. Japonya’dan Hollanda’ya birçok ülkedeki şehirler, afetlere hazırlık, yaşlı bakımı, gençlik programları ve çevre koruma gibi alanlarda gönüllü ağlarını birer kamu hizmeti gibi örgütlemeye başladı. Bu modeller, devletin tek başına çözemeyeceği sosyal sorunlarda topluluğun kapasitesini açığa çıkarıyor. Türkiye’de ise deprem sonrası görülen sivil dayanışma, gönüllülüğün kriz anlarında nasıl bir “toplumsal altyapı” işlevi gördüğünü gösteren en güçlü örneklerden biri. Giderek büyüyen genç gönüllü hareketleri, yerel inisiyatifler ve dayanışma ağları, toplumun kendi kendini iyileştirme kapasitesini artırıyor. Gönüllülük hem dünyada hem Türkiye’de, sessiz ama istikrarlı bir şekilde daha güçlü, daha dayanıklı, daha bağlı bir toplumun zeminini örüyor.

Kolektivizm ve Türkiye’de Gönüllülüğün Kültürel Temeli

Geert Hofstede’nin Kültürel Boyutlar Modeli, toplumların değerlerini anlamak için kullanılan en kapsamlı çerçevelerden biridir ve güç mesafesinden belirsizlikten kaçınmaya, bireycilikten uzun vadeli yönelime uzanan farklı kültürel eğilimleri analiz eder. Bu boyutlardan biri olan bireycilik–kolektivizm, bir toplumda insanların kendilerini ne ölçüde bağımsız bireyler ya da bir grubun üyeleri olarak gördüğünü açıklar. Kolektivist toplumlarda aidiyet, karşılıklı destek, ilişkiyi koruma ve topluluk uyumu bireysel çıkarlardan daha önceliklidir. Türkiye bu boyutta belirgin bir şekilde kolektivist özellikler gösteriyor. Aile ve yakın çevre bağlarımız güçlü, sosyal ilişkiler hayatın merkezinde ve insanlar birbirine karşı doğal bir sorumluluk hissediyor. Yani aslında, ‘gönüllülük’ kültürümüzün DNA’sında.


Türkiye’de gönüllülük yalnızca bireysel bir iyilik davranışı değil, topluluğun kendi içinde öğrettiği ve teşvik ettiği bir pratik hâline gelebilir. Özellikle kriz anlarında hızla ortaya çıkan toplumsal dayanışma, Türkiye’nin kolektivist yapısının gönüllülüğe yönelik güçlü kültürel eğilimini net bir şekilde ortaya koyuyor. İnsanlar yardım etmeyi sosyal bağların doğal bir uzantısı olarak görüyor.

Türkiye’de Gönüllülükten Topluluk İnşasına

Türkiye’de gönüllülük giderek yalnızca yardım etme pratiği olmaktan çıkıp, topluluk inşasının yeni dili hâline geliyor. Geleneksel dayanışma kültürünün kökleri güçlü olsa da, bugün gönüllülük daha örgütlü, daha bilinçli ve daha kapsayıcı bir toplumsal güç olarak yeniden şekilleniyor. Gençlerin öncülük ettiği girişimler, mahalle temelli dayanışma ağları, afet anlarında ortaya çıkan sivil seferberlik ve dijital platformlar aracılığıyla genişleyen destek hareketleri, Türkiye’de yeni bir “birlikte yapma” kültürü yaratıyor. Bu dönüşüm, yardımı anlık bir eylemden çıkarıp sürdürülebilir bir topluluk bağına dönüştürüyor. Gönüllülük artık yalnızca ihtiyaç anında devreye giren bir refleks değil; insanların birbirine temas ettiği, güven inşa ettiği ve ortak iyiliği birlikte ürettiği bir toplumsal altyapı hâline geliyor.


Türkiye’de gönüllülük son yıllarda hem biçim hem de derinlik değiştirdi. 2023 depremleri sonrası ortaya çıkan dayanışma ağları, gönüllülüğün yalnızca yardım dağıtmak değil, toplulukları yeniden kurmak anlamına geldiğini gösterdi. İnsanlar, bürokrasiyi beklemeden harekete geçti; sosyal medya üzerinden organize oldular, haritalar çizdiler, veri topladılar, sahaya indiler. Bu hızlı refleks, Türkiye’de sivil gönüllülüğün bir kırılma noktasını temsil ediyor.


Bu dönemde öne çıkan örneklerden biri Ahbap. Şeffaf raporlama modeli, açık kaynaklı kaynak yönetimi ve yatay örgütlenme yapısıyla, gönüllülüğe yeni bir güven biçimi kazandırdı. Kısa sürede 350 binden fazla gönüllüye ulaşan ağ, afet sonrası dayanışmanın sürdürülebilir olması için bir “platform ekosistemi” kurdu. Ahbap’ın başarısı, gönüllülüğü sadece yardım değil, veri, bilgi ve koordinasyon üzerinden yeniden tanımlamasında yatıyor.


Bir başka umut verici girişim ise Hatay Sörf Merkezi. Hatay Sörf Merkezi, 2023 depremlerinin ardından gönüllülerin öncülüğünde kurulan ve Samandağ kıyısında gençlere ücretsiz sörf eğitimi sunarak topluluk iyileşmesine katkı sağlayan bir sosyal girişim. Bölgedeki 13–16 yaş aralığındaki çocuklar ve gençler için yalnızca bir spor alanı değil, aynı zamanda psikososyal destek, güven duygusu ve yeniden aidiyet hissi yaratan bir buluşma noktası işlevi görüyor. Kuruluşunun ilk yılında yaklaşık 1.000 genç ve ailesi merkezin çalışmalarından faydalandı; denizle kurulan bağ, kayıp ve travma sonrası gençlerin umut duygusunu güçlendirdi ve yaşamla yeniden bağ kurmalarına destek oldu. Gönüllü eğitmenlerin yürüttüğü programlar, sörf liderliği, topluluk çalışmaları ve yaratıcı atölyelerle birlikte, Hatay’da dayanışmanın nasıl somut bir topluluk inşa aracına dönüşebileceğini gösteriyor; yıkımın ortasında bile kolektif hareketin yeni bir hayat yaratabileceğine dair güçlü bir örnek sunuyor.


Bu örneklerin ortak paydası şu: gönüllülük artık “krize müdahale” değil, kolektif kapasite inşası. Her biri, toplumun kendi kendini onarma refleksinin başka bir biçimi. Ve her biri, Türkiye’de gönüllülüğün kültürel bir dönüşüm geçirdiğini gösteriyor; duygudan kuruma, anlıktan yapıya.

Peki, dünyada gönüllülük nasıl işliyor?

Dünyadan ilham veren ve kalıcı etkisi ölçülmüş gönüllülük modelleri

Team Rubicon: Beceri bazlı afet gönüllülüğü

Dünyanın farklı köşelerinde gönüllülük, artık “yardım” kavramının ötesine geçerek yeni bir toplumsal dayanıklılık modeli haline geliyor. Bu dönüşümün en belirgin örneklerinden biri Team Rubicon. 2010’da ABD’de emekli askerlerin afet bölgelerinde bir araya gelmesiyle başlayan bu oluşum, bugün Avustralya’dan Filipinler’e kadar 700’den fazla toplulukta aktif. Her biri profesyonel eğitimden geçen gönüllüler, sadece yardım değil; koordinasyon, psikolojik destek ve altyapı onarımı da sağlıyor. 2024 verilerine göre 2,9 milyon kişiye ulaşmışlar. Onların başarısının sırrı, gönüllülüğü bir refleks olmaktan çıkarıp beceriye dayalı bir vatandaşlık pratiğine dönüştürmelerinde yatıyor. Bu, gönüllülüğün kalıcı olabilmesi için kritik: niyet değil, yetkinlik üzerinden kurulan sorumluluk.


Ruanda “Umuganda”: Aylık toplumsal onarım ritüeli

Bir diğer örnek, gönüllülüğün topluluk kimliğini nasıl kalıcı biçimde dönüştürebildiğini gösteren Umuganda modeli. Ruanda’da her ayın son cumartesi günü, ülkenin dört bir yanında insanlar aynı anda sokaklara çıkıyor; yolları temizliyor, okulları onarıyor, ağaç dikiyor, mahalle toplantıları yapıyor. 1995’ten beri devam eden bu gönüllülük ritüeli, artık bir “devlet politikası” değil, neredeyse bir ulusal refleks haline geldi. Her yaştan, her gelir grubundan vatandaşın katıldığı bu etkinliklerde sadece kamusal alanlar değil, toplumsal güven de onarılıyor. Yapılan araştırmalara göre, Umuganda’nın uygulandığı bölgelerde vatandaşların yerel yönetime güveni %25 daha yüksek; komşuluk ilişkileri çok daha güçlü. Bu modelin başarısı, gönüllülüğün süreklilik ve sahiplenme üzerine inşa edilmesinde yatıyor. İnsanlar bir kez yardım etmiyor, her ay topluluklarının parçası olduklarını yeniden hatırlıyorlar.


Sağlıkta Dayanışma Ağı: İngiltere’nin NHS Volunteer Responders Programı

Bir başka etkileyici örnek, pandemi döneminde doğan NHS Volunteer Responders programı. İngiltere Ulusal Sağlık Servisi (NHS), 2020’de sağlık sisteminin çökmesini önlemek için sadece birkaç hafta içinde gönüllü bir ordu kurdu. Sadece 48 saat içinde 750.000 kişi programa kaydoldu. Bu ülke tarihinde görülmemiş bir hızdı. Yaşlılara ilaç ulaştırmaktan yalnız bireylere telefonla moral desteği vermeye, doktor randevularını organize etmekten tıbbi malzeme taşımaya kadar yüzlerce mikro görev tanımlandı.


Bu modelin en güçlü yanı, gönüllülüğü erişilebilir hale getirmesiydi. Katılımın önünde hiçbir engel yoktu: birkaç dakikalık görev bile değerli sayıldı. Uygulama üzerinden gönüllü ile ihtiyaç sahibi eşleştirildi; görev tamamlandığında sistem geri bildirim aldı, hem gönüllünün hem alıcının deneyimi ölçüldü. Bu örnek, gönüllülüğün “krizden doğup kurumlaşabilen” bir sistem olduğunda nasıl sürdürülebilir hale geldiğini gösteriyor.

Başarılı Gönüllülüğün Yedi Prensibi

Dünyadan ve Türkiye’den tüm bu örnekler, gönüllülüğün kalıcı olabilmesi için gereken ortak bir tabloya işaret ediyor:

  1. Beceriye dayalı görev eşleşmesi: Herkes her şeyi yapmamalı; doğru kişi doğru işe, doğru anda yönlendirilmeli.
  2. Yerel sahiplik: Gönüllü müdahalesi dışarıdan değil içeriden olmalı; topluluk karar süreçlerine dâhil edilmeli.
  3. Düşük eşik, yüksek etki: Mikro görevler ve birkaç dakikalık katkıların birleştiği sistemler katılımı demokratikleştirir.
  4. Ritüelleşmiş süreklilik: Bir kerelik yardım değil, tekrarlanan katılım kalıcı aidiyet yaratır.
  5. Şeffaflık ve hesap verebilirlik: Açık veri, raporlama ve ölçüm olmadan güven sürdürülemez.
  6. Teknolojiyle ölçeklenme: Dijital platformlar empatiyi erişilebilir kılar, ama özü, yani insan bağlantısını unutmadan.
  7. Çift yönlü fayda: Gönüllülük hem destek verene hem alana iyi gelmeli; tek taraflı fedakârlık değil, karşılıklı güçlenme yaratmalı.


Bu yedi ilke, gönüllülüğün rastlantısal bir eylemden kalıcı bir toplumsal mekanizmaya dönüşmesinin temellerini oluşturuyor.

İyiliğin de Etiği Var

Elbette gönüllülük sadece övgüyle anlatılacak bir alan değil. Giderek popülerleşen “voluntourism” (gönüllü turizmi) örneklerinde, kısa süreli iyi niyetli yardımlar yerel topluluklara uzun vadede zarar verebiliyor. Aynı şekilde, kurumsal “PR gönüllülüğü” de başka bir risk: bazı markalar, gönüllülüğü samimi bir sosyal sorumluluk yerine bir “itibar kampanyası"na dönüştürüyor.


Bu eleştiriler bize şunu hatırlatıyor: gönüllülük adil olmalı. Emeğin, temsilin ve sürekliliğin olduğu yerde gönüllülük güçlendirici bir araçtır. Bunlar yoksa duygusal bir vitrine dönüşebilir. Gönüllülük, devletin veya kurumların sorumluluklarını ikame etmemeli, yalnızca tamamlamalı. Aksi halde sistem, iyilikle sürdürülen bir eşitsizliği normalleştirebilir.

Gönüllülüğün Geleceği

Gönüllülük artık eski anlamıyla “boş vakit etkinliği” değil. Yeni nesil gönüllüler, bilgi ve becerilerini sosyal dönüşüm için kullanıyor: mühendisler kriz haritaları oluşturuyor, hukukçular kadın hakları atölyeleri düzenliyor, öğretmenler çevrimiçi eğitim platformlarında içerik üretiyor. Dijital çağ, gönüllülüğü coğrafyadan kurtardı ama duygudan değil: anlam arayışı, hâlâ merkezinde.


Geleceğin gönüllülüğü “Dayanışma 3.0” olarak tanımlanabilir. Yani bireysel yardımdan kolektif yeniden yapılanmaya geçiş. Bu evrede gönüllülük; krizlere tepki değil, krizleri önleyici bir altyapı işlevi görüyor. Kent bostanları, açık kaynak bilgi ağları, mentorluk sistemleri, enerji kooperatifleri… Hepsi aynı özü taşıyor: birlikte üretmek, birlikte iyileşmek.

Gönüllülük Umudun En Eski Teknolojisi

Toplumlar da tıpkı doğa gibi, kendi kendini onarma kapasitesine sahip. Gönüllülük, bu kapasitenin görünür hale gelmiş hâli. Bir günlüğüne değil, bir ömürlük bir alışkanlık gibi yaşandığında; bir projeden çok bir kültüre dönüştüğünde kalıcı olur. Seneca’nın De Beneficiis’te söylediği gibi, “İyilik, ruhun kendi erdemini tanıdığı andır.” Gönüllülük tam da bu yüzden dönüştürücüdür. Verirken hesap yapmayan, karşılık beklemeyen her insan, hem kendi iç dünyasında hem de ait olduğu toplumda görünmez bir köprü kurar.


Belki de bir toplumun gücü kaç kişiden oluştuğuyla değil, kaç kişinin yardım bekleyenlere elini uzattığıyla ölçülür.

TÜM BLOG YAZILARI
SENTRUM’la ilgili hiçbir haberi kaçırma!
Sürdürülebilir turizmin geleceğini keşfetmek ve SENTRUM projesi hakkında en güncel bilgilere ulaşmak için bültenimize kaydolabilirsiniz.
E-bültene kaydolun
İçeriklerimizi mail olarak almak isterseniz, bültenimize kaydolun!
  • E-Bülten
  • SENTRUM Hakkında
  • Yeşil ve Sürdürülebilir Turizm Nedir?
  • Yeşil Destinasyonlar
  • Yeşil Fikirler
  • Medya Merkezi
  • Blog | Köşe Yazıları
  • Ödüller
  • Raporlar
  • E-Bülten
  • Küresel Sürdürülebilir Turizm Programı
SENTRUM İletişim
  • Instagram
  • 𝕏
  • Linkedin
  • YouTube
  • Facebook
© 2024, SENTRUM Tüm Hakları Saklıdır.

Web sitemizde aktif bir kullanım deneyimi ve iyileştirme çalışmalarımız için zorunlu, foknsiyonel, analitik ve pazarlama çerezleri kullanmaktayız. Çerezlerin kullanımına ilişkin detaylı bilgi almak için Çerez Politikamızı inceleyebilir, tercihlerinizi değiştirebilir veya tüm çerezleri kabul ederek ilerleyebilirsiniz.

Çerez Tercihlerim

Çerez tercihlerim

Web sitemizde aktif bir kullanım deneyimi ve iyileştirme çalışmalarımız için ziyaretçilerimizin tercihlerinin değerlendirilmesi amacıyla çerez kullanmaktayız. Kullanmakta olduğumuz çerezlerden sitenin çalışması için gerekli olan gerekli ve fonksiyonel çerezler dışında analitik ve pazarlama çerezleri siz etkinleştirmedikçe kullanılmayacak olup, vermiş olduğunuz onayınızı istediğiniz zaman geri alabilme imkanınız bulunmaktadır. İşlenmesine izin verdiklerinizi işaretleyebilir, çerezlere ilişkin daha detaylı bilgi sahibi olmak için metnimizi inceleyebilirsiniz.

Onay Tercihlerini Yönet
Gerekli Çerezler

Web sitemizin fonksiyonel ve güvenli bir şekilde çalışması için kullanılan çerezlerdir. Bu çerezlerin kullanılamıyor olması web sitesinin işleyişini etkilemektedir.

Fonksiyonel Çerezler

Web sitesi içeriklerinin uygun ve güvenilir şekilde kullanımı ile müşteri memnuniyetini arttırmak adına yapılan geliştirmeler için kullanılan çerezlerdir. Bu çerezlerin kullanımı ile yalnızca site içeriklerinin uygunsuz kullanımı engellenmektedir.

Analitik Çerezler

Web sitemizi nasıl kullandığınızla ilgili bilgiler toplayarak sitemizi geliştirmemize yardımcı olması için kullanılan çerezlerdir.

Pazarlama Çerezleri

Müşteri memnuniyeti ile satış ve pazarlama faaliyetlerimizin arttırılması için kullanılan çerezlerdir.