• SENTRUM Hakkında
    • Proje Ortaklarımız
  • Yeşil ve Sürdürülebilir Turizm Nedir?
  • Yeşil Destinasyonlar
  • Yeşil Fikirler
  • Medya Merkezi
    • Haberler ve Duyurular
    • Basın İletişimi
    • Etkinlikler | Galeri
    • Kurumsal Galeri
  • Blog | Köşe Yazıları
    • Blog
    • Köşe Yazıları
  • Küresel Sürdürülebilir Turizm Programı
  • Ödüller
  • Raporlar
  • E-Bülten
E-Bülten
  • EN
    • Türkçe
    • English
  • Anasayfa
  • Blog
  • Küresel Güney Nedir?

Küresel Güney Nedir?

Küresel Güney Nedir?

İklim krizi artık uzak bir gelecek tehdidi değil, şimdinin adaletsizliği. Gezegenin her köşesi deneyimliyor olsa da,  ancak bedelini herkes eşit ödemiyor. Sanayi Devrimi’nden bu yana atmosferi en çok kirleten ülkeler (ABD, Avrupa, Japonya gibi sanayileşmiş ekonomiler) bugün hâlâ büyümeye devam ederken, en az karbon salan ülkeler yoksulluğun, kuraklığın ve iklim göçünün yükünü taşıyor.


Bu tablo, “Küresel Güney” kavramını yeniden gündeme taşıyor. Kavram, yalnızca bir bölgeyi değil; tarihsel bir borcu, yapısal bir eşitsizliği anlatıyor. Afrika’dan Latin Amerika’ya, Güney Asya’dan Pasifik adalarına kadar uzanan ülkeler topluluğu, iklim krizinin ön cephesinde yaşıyor. Oysa tarihsel olarak iklim krizini tetikleyen karbon salımının neredeyse tamamı Kuzey’e ait. Bu yüzden mesele artık yalnızca çevresel değil; ahlaki, ekonomik ve politik. Asıl soru şu: Gezegenimizde bu yük neden bu kadar eşitsiz paylaşılmış durumda?


“Küresel Güney” kavramını anlamak, iklim adaletini anlamanın temeli. Bu yazımızda Küresel Güney’in tanımını ve adil paylaşımın ne demek olduğunu derinlemesine ele aldık. Keyifli okumalar!

Küresel Güney Terimi ve Tanımı

Küresel Güney, çoğu zaman yanlış anlaşılan bir kavram. Sadece haritadaki güney yarımküreyi değil; tarihsel olarak sömürülmüş, ekonomik olarak dezavantajlı ve karar alma süreçlerinde temsil gücü zayıf ülkeleri tanımlıyor. Bu ülkeler coğrafi olarak dünyanın farklı bölgelerine dağılmış durumda: Afrika, Güneydoğu Asya, Latin Amerika, Orta Doğu ve Pasifik adaları gibi.


Kavramın kökeni 1960’lara dayanıyor. O dönemde kullanılan “Üçüncü Dünya” tanımının yerini ‘Küresel Güney’ ifadesi almaya başlıyor. Üçüncü Dünya” ifadesi, Soğuk Savaş döneminde Batı ve Doğu (Sovyet) bloklarının dışında kalan ülkeleri tanımlamak için kullanılıyordu. Ancak bu terim zamanla hiyerarşik ve dışlayıcı bir anlam kazandı. Bunun yerine “Küresel Güney” kavramı, benzer tarihsel deneyimlere sahip ülkeleri daha kapsayıcı ve politik olarak nötr bir çerçevede tanımlamak amacıyla ortaya çıktı.


Soğuk Savaş sonrası dünya düzeninde, Kuzey sanayileşir ve zenginleşirken Güney ham madde tedarikçisi, ucuz iş gücü deposu ve iklim değişikliğinin mağduru haline geldi. Bugün Küresel Güney ülkeleri, dünya nüfusunun yaklaşık %85’ini oluşturuyor, ancak küresel servetin yalnızca %20’sine sahip.


Küresel Kuzey ile Güney arasındaki fark yalnızca gelir değil, fırsatlarla da ilgili. Kuzey ülkeleri enerji dönüşümünü finanse edebiliyor, afetlere karşı altyapı kurabiliyor, karbon salımını azaltacak teknolojilere erişebiliyor. Güney ülkeleri ise hâlâ temel ihtiyaçlarını karşılama mücadelesi verirken aynı zamanda iklim felaketlerinin sonuçlarını yaşıyor.

İklim Krizi Bu Eşitsizliği Nasıl Derinleştiriyor?

İklim krizi dünyanın zengin ve yoksul ülkeleri arasındaki farkı daha da büyütüyor. Çünkü etkiler, hazırlık düzeyine göre değişiyor. Afrika, Asya ve Latin Amerika’daki birçok ülke, iklim değişikliğinin neden olduğu sel, kuraklık, fırtına ve orman yangınlarına karşı en savunmasız bölgeler arasında. Örneğin Afrika kıtası, küresel karbon salımlarının yalnızca %4’ünden sorumlu olmasına rağmen, iklim kaynaklı afetlerin ekonomik maliyetinden en çok etkilenen bölge.


Kuraklık Etiyopya ve Sudan’da milyonlarca insanın göç etmesine neden oluyor. Bangladeş’te yükselen deniz seviyesi milyonlarca insanı yerinden ediyor. Latin Amerika’da yağmur ormanlarının yok edilmesi, hem biyoçeşitliliği hem de yerli halkların yaşam alanlarını tehdit ediyor. Bu bölgelerde yaşananlar, sadece çevresel değil, politik ve insani krizler yaratıyor.


Küresel Kuzey ise, bu krizin maliyetini finansal araçlarla yönetebiliyor. Ancak Güney için iklim krizi, zaten var olan yoksulluğun ve dış borcun üzerine eklenen yeni bir yük anlamına geliyor. Bu nedenle “iklim adaleti” kavramı yalnızca emisyonları azaltmak değil, bu eşitsiz bedeli yeniden paylaşmak anlamını taşıyor.


‘Çevresel Adalet Nedir?’ adlı blog yazımızı okumak için tıklayın.

Kayıp ve Zarar (Loss and Damage) Mekanizması Nedir?

İklim krizinin en tartışmalı başlıklarından biri, “kayıp ve zarar” mekanizmasıdır. 2022 yılında Mısır’da düzenlenen COP27 zirvesinde alınan tarihi bir kararla, Kayıp ve Zarar Fonu oluşturulmasına karar verildi. Amaç, iklim kaynaklı felaketlerden en fazla etkilenen ülkelere maddi destek sağlamak. Ancak bu fon hâlâ yeterli kaynakla doldurulmuş değil.


Ülkeler, bu mekanizmanın ahlaki bir borcu temsil ettiğini savunuyor. Çünkü iklim krizine neden olan sanayileşme süreci, esas olarak Kuzey’in tarihsel emisyonlarına dayanıyor. Buna rağmen, en büyük zararı Güney yaşıyor. Örneğin, Pakistan’da 2022’deki seller 33 milyon insanı etkiledi, ülkenin ekonomisine 30 milyar dolardan fazla zarar verdi. Bu zararların telafisi için açılan fonlar ise yetersiz kaldı.


Yani ‘Kayıp ve Zarar’ iklim krizi ile mücadelede yalnızca para meselesi değil, bir adalet meselesi olarak karşımıza çıkıyor.

Adil Paylaşım: Karbon Bütçesi Kimin Hakkı?

Hepimizin bildiği gibi dünya artık “karbon bütçesi” sınırına dayandı. Bilim insanlarına göre 1,5°C eşiğini geçmemek için insanlığın salabileceği karbon miktarı hızla tükeniyor.


Bu konuda daha fazla bilgi için birbucukderece.com’a göz atabilirisiz.


Fakat bu ‘karbon bütçesinin’ büyük kısmı zaten sanayileşmiş ülkeler tarafından kullanıldı. Küresel Güney’in itirazı bu noktada başlıyor. Küresel Güney diyor ki: “Gelişmekte olan ülkelerin büyüme hakkı, ‘emisyon sınırı’ gerekçesiyle kısıtlanıyor. Ve bu adaletsiz bir durum.”


Küresel Güney ülkelerinin talebi basit: “Kalkınma hakkı” ile “emisyon azaltımı” arasındaki denge yeniden kurulmalı. Bu teori, “Eğer Kuzey tarihsel olarak atmosfere daha fazla karbon saldıysa, Güney’in enerjiye, sanayiye ve teknolojiye erişimi engellenmemeli” diyor.

Küresel Güney’in Direnişi

Küresel Güney ülkeleri uzun süre boyunca uluslararası müzakerelerde “mağdur” olarak anıldı. Ancak son on yılda bu tablo değişmeye başladı. Güney, artık sadece zarar gören değil, çözüm üreten ve pazarlık gücünü artıran bir aktör haline geliyor.


Brezilya, Endonezya ve Hindistan gibi ülkeler, yeşil enerji yatırımlarında büyük adımlar atıyor. Hindistan, 2030 yılına kadar elektrik üretiminin yarısını yenilenebilir kaynaklardan sağlama hedefiyle dünyanın en büyük güneş enerjisi programlarından birini yürütüyor.


Bu dönüşüm yalnızca enerjiyle sınırlı değil. Küresel Güney ülkeleri, Güney-Güney iş birliği adı verilen dayanışma ağlarıyla bilgi, teknoloji ve deneyim paylaşımını artırıyor. Örneğin Afrika’daki birçok ülke, tarımda iklim dirençli tohumları ve su yönetimi modellerini birbirinden öğreniyor. Güneydoğu Asya’daki ülkeler, karbon ticareti ve yeşil finansman konusunda ortak çerçeveler oluşturuyor.


Bu hareketlilik, küresel iklim müzakerelerinde yeni bir denge yaratıyor. Artık “iklim adaleti” kavramı yalnızca Kuzey’in vicdanına bırakılmıyor. Gerçek iklim adaleti, herkesin dönüşüme eşit katılma hakkına sahip olduğu bir sistem kurmakla mümkün. 

Yerel Bilgi ve Doğa Temelli Çözümler Neden Önemli?

Adil paylaşım, yalnızca karbon salımıyla değil, bilgi, finansman ve teknolojiye erişimle de ilgilidir. Küresel Güney’in en güçlü yanlarından biri, doğayla uyumlu yaşam bilgisini hâlâ koruyor olması. Yüzyıllardır var olan tarım, su yönetimi ve ekolojik denge pratikleri, bugün modern bilim tarafından “doğa temelli çözümler” olarak yeniden tanımlanıyor.


Örneğin Kenya’daki topluluklar, mangrov restorasyonu sayesinde hem kıyı erozyonunu engelliyor hem de karbon yutak alanları oluşturuyor. Nepal’deki köyler, topluluk temelli orman yönetimi modeliyle hem biyoçeşitliliği koruyor hem de yakıt odunu ihtiyacını sürdürülebilir şekilde karşılıyor.


Bu örneklerin ortak yönü, yerel halkın bilgi ve emeğini merkeze alması. Bu yüzden birçok uzman, “iklim adaleti”nin yalnızca finansman değil, bilgi paylaşımı anlamına geldiğini vurguluyor.

Türkiye’nin Konumu: Kuzey mi Güney mi?

Türkiye’nin durumu, Küresel Güney tartışmalarında özel bir yere sahip. Ne tam anlamıyla Güney’in içinde, ne de Kuzey’in kaynaklarına sahip. Bu ikili konum, hem kırılganlık hem fırsat anlamına geliyor.


Akdeniz havzasında yer alan Türkiye, iklim değişikliğinden en fazla etkilenecek bölgelerden biri. Bu konuyu “İklim Değişikliğinin Türkiye’ye Etkileri Nelerdir?” adlı yazımızda derinlemesine ele aldık.


Ülkemizde kuraklık, orman yangınları ve tarımsal üretimde dalgalanmalar artık gözle görülür hale geldi. Ancak Türkiye aynı zamanda güçlü bir sanayi altyapısına ve yenilenebilir enerji potansiyeline sahip. Bu da ülkeyi iklim eylemiyle kalkınmayı birleştirebilecek az sayıdaki ülke arasına yerleştiriyor.


Son yıllarda Türkiye’de rüzgar ve güneş enerjisine yapılan yatırımlar artarken, tarımda su verimliliği ve toprak sağlığına yönelik projeler de çoğalıyor. Bununla birlikte, uluslararası iklim finansmanına erişim ve teknoloji transferi konularında hâlâ ciddi adımlar atılması gerekiyor. Türkiye, bu süreçte hem Küresel Güney’le dayanışma kurarak hem de Avrupa Yeşil Mutabakatı gibi regülasyonları yakından takip edip beklentilerine uyum sağlayarak köprü rolü üstlenebilir.

İklim Adaleti Nasıl İnşa Edilir?

İklim adaleti, sadece karbon denklemiyle ilgili değil. Suya, gıdaya, barınağa ve eğitime erişim gibi temel hakların korunmasıyla ilgili. Eğer bu haklar eşit dağılmazsa, iklim politikaları eksik kalır.


Geleceğin adil dünyası, yalnızca “kimin ne kadar karbon saldığı” üzerine değil, kimin hangi bilgiye, hangi teknolojiye, hangi fırsata eriştiği üzerine kurulacak. Bu yüzden adil paylaşım, hem ekonomik hem de kültürel bir dönüşüm gerektiriyor.


Küresel Güney’in sesini yükseltmesi bu dönüşümün başlangıcı. Çünkü adalet, yalnızca fonlarla değil hikâyelerin, deneyimlerin, çözümlerin paylaşımıyla inşa edilecek. Eğer dünya gerçekten ortak bir geleceği paylaşmak istiyorsa, Kuzey borcunu kabul etmeli, Güney’in sesi küresel politikanın merkezine yerleşmeli. Bu anlayış da giderek yaygınlaşıyor.


Küresel Güney kavramı, yalnızca ekonomik bir ayrımı değil, insanlığın vicdan sınavını temsil ediyor. İklim krizinin kazananı yok. Ancak bedelini kimlerin ödediği açık. Adil bir gelecek, paylaşım kültürüyle mümkün.

TÜM BLOG YAZILARI
SENTRUM’la ilgili hiçbir haberi kaçırma!
Sürdürülebilir turizmin geleceğini keşfetmek ve SENTRUM projesi hakkında en güncel bilgilere ulaşmak için bültenimize kaydolabilirsiniz.
E-bültene kaydolun
İçeriklerimizi mail olarak almak isterseniz, bültenimize kaydolun!
  • E-Bülten
  • SENTRUM Hakkında
  • Yeşil ve Sürdürülebilir Turizm Nedir?
  • Yeşil Destinasyonlar
  • Yeşil Fikirler
  • Medya Merkezi
  • Blog | Köşe Yazıları
  • Ödüller
  • Raporlar
  • E-Bülten
  • Küresel Sürdürülebilir Turizm Programı
SENTRUM İletişim
  • Instagram
  • 𝕏
  • Linkedin
  • YouTube
  • Facebook
© 2024, SENTRUM Tüm Hakları Saklıdır.

Web sitemizde aktif bir kullanım deneyimi ve iyileştirme çalışmalarımız için zorunlu, foknsiyonel, analitik ve pazarlama çerezleri kullanmaktayız. Çerezlerin kullanımına ilişkin detaylı bilgi almak için Çerez Politikamızı inceleyebilir, tercihlerinizi değiştirebilir veya tüm çerezleri kabul ederek ilerleyebilirsiniz.

Çerez Tercihlerim

Çerez tercihlerim

Web sitemizde aktif bir kullanım deneyimi ve iyileştirme çalışmalarımız için ziyaretçilerimizin tercihlerinin değerlendirilmesi amacıyla çerez kullanmaktayız. Kullanmakta olduğumuz çerezlerden sitenin çalışması için gerekli olan gerekli ve fonksiyonel çerezler dışında analitik ve pazarlama çerezleri siz etkinleştirmedikçe kullanılmayacak olup, vermiş olduğunuz onayınızı istediğiniz zaman geri alabilme imkanınız bulunmaktadır. İşlenmesine izin verdiklerinizi işaretleyebilir, çerezlere ilişkin daha detaylı bilgi sahibi olmak için metnimizi inceleyebilirsiniz.

Onay Tercihlerini Yönet
Gerekli Çerezler

Web sitemizin fonksiyonel ve güvenli bir şekilde çalışması için kullanılan çerezlerdir. Bu çerezlerin kullanılamıyor olması web sitesinin işleyişini etkilemektedir.

Fonksiyonel Çerezler

Web sitesi içeriklerinin uygun ve güvenilir şekilde kullanımı ile müşteri memnuniyetini arttırmak adına yapılan geliştirmeler için kullanılan çerezlerdir. Bu çerezlerin kullanımı ile yalnızca site içeriklerinin uygunsuz kullanımı engellenmektedir.

Analitik Çerezler

Web sitemizi nasıl kullandığınızla ilgili bilgiler toplayarak sitemizi geliştirmemize yardımcı olması için kullanılan çerezlerdir.

Pazarlama Çerezleri

Müşteri memnuniyeti ile satış ve pazarlama faaliyetlerimizin arttırılması için kullanılan çerezlerdir.