Karbon Ayak İzi ve Beslenme Tarzları

Gıda sistemleri, yiyecekleri tarladan/çiftlikten soframıza taşıyan tüm faaliyetleri içeriyor. Bu, gıdanın nasıl üretildiğini, işlendiğini, taşındığını, pazarlandığını ve tüketildiğini kapsıyor. Son yıllarda yapılan araştırmalar, yediklerimizin gezegen üzerinde büyük bir etkisi olduğunu söylüyor. 2021 yılında Birleşmiş Milletler tarafından desteklenen bir çalışma, sera gazı emisyonlarının %34'ünün gıda sisteminden kaynaklandığını ortaya koydu.

Gıda sistemlerinin karbon emisyonlarının yarısından fazlası, et ve süt ürünlerine yüksek talepten kaynaklanıyor. Bunun yanında, fosil yakıtlara yüksek derecede bağımlı olan endüstriyel tarım da bu emisyonlara katkıda bulunuyor. Aşırı su kullanımı, toprak erozyonu ve kimyasal kullanımı nedeniyle ciddi çevresel sorunlara neden oluyor. Özellikle hayvansal ürünlerin üretimi, metan ve azot oksit gibi güçlü sera gazlarının salınmasına sebep oluyor.

İklim değişikliğinin bu sorunları daha da derinleştireceği öngörülüyor. Buna ek olarak Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)’nin 6. Değerlendirme Raporu, atmosferdeki artan CO2 seviyelerinin gıdamızın besin kalitesini düşüreceğini belirtiyor. Bu, tahıllarda, meyvelerde ve sebzelerde bulunan protein, demir, çinko ve bazı vitaminleri içeriyor. Yani bu kritik besin maddeleri olmadan, daha fazla insan mikro besin eksikliği riski altında olacak.


Et ve süt ürünleri tüketiminin azaltılmasının, vejetaryen veya vegan beslenme alışkanlıklarının iklim krizi üzerindeki etkisi bir süredir tartışılıyor. İklim değişikliğine daha az neden olmak isteyenler için gıda seçimleri başrolde…

Günümüzde gıda seçimi zorlu bir süreç haline geldi. Adil ve iyi tarım, yerel üretim, sağlıklı beslenme gibi faktörler giderek seçimlerimizi belirliyor. Dahası beslenme şekillerimiz karbon ayak izimiz üzerinde büyük etkiye sahip. Tam da bu konuda Tulane Üniversitesi'nde yapılan yeni bir araştırma ilgi çekiyor:

Bu çalışmada altı popüler beslenme türü hem besin kalitesi hem de çevresel etki açısından karşılaştırılmış. Araştırmacılar, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki 16.000'den fazla yetişkin diyetinden elde edilen verileri kullanarak beslenme kalitesi puanlarını derlemişler: Vegan, Vejetaryen, Pesketaryen, Paleo ve Keto gibi popüler beslenme türlerini incelemişler.

Peki, sizce bu farklı beslenme türleri arasında ‘kazanan’ kim? Gelin beslenme tarzımız ve popüler diyetlerin karbon ayak izimiz üzerindeki etkisini beraber inceleyelim!

Keto ve Paleo Tarzı Beslenme

Birçoğumuz kırmızı etin karbon ayak izinin yüksek olduğunu artık biliyoruz. Bu nedenle, et ürünlerine dayalı keto ve paleo diyetlerinin incelenen altı diyet arasında en az sürdürülebilir olarak sıralanması çok şaşırtıcı olmayabilir. Ayrıca bu diyetlerin besin değeri açısından da en düşük puanı alması şaşırtıcı olmasa gerek.

Tulane'den Andrew J. Yawn'ın çalışmayla ilgili basın açıklamasında belirttiği gibi: "Yüksek miktarda yağ ve düşük miktarda karbonhidrata öncelik veren keto diyetinin, tüketilen her 1.000 kalori için neredeyse 3 kg karbondioksit ürettiği ölçüldü. Tahıl ve fasulyeden kaçınarak et, fındık ve sebze tercih eden paleo diyeti, bir sonraki en düşük diyet kalitesi puanını aldı ve aynı zamanda 1.000 kalori başına 2,6 kg karbondioksit ile yüksek bir karbon ayak izine sahip."

Vegan, Vejetaryen ve Pesketaryen Beslenme

Vegan diyet, tüketilen 1.000 kalori başına 0,7 kg karbondioksit üreterek, keto diyetinin etkisinin dörtte birinden daha azıyla en düşük karbon ayak izine sahip.

Vejetaryen diyetler bir sonraki en düşük karbon ayak izine sahipken, bunu pesketaryen diyetler takip ediyor. Ancak sağlık açısından ise pesketaryen diyet beslenme kalitesi açısından en yüksek puanı alıyor. İnsan sağlığı açısından pesketaryen diyetleri vejetaryen ve vegan diyetler takip ediyor.

İklim İçin Daha Fazla Ağaç, Daha Az İnek

Altı diyet arasında, anket katılımcılarının %86'sı tarafından temsil edilen genel omnivor diyet de bulunmakta. Omnivor diyetler; hem otçul hem etçil diyetlere deniyor. Bu tür beslenme tarzları ise sürdürülebilirlik açısından tam ortada yer alıyor.

Bununla birlikte, omnivor kategorisi içinde gizlenmiş olan bitki ağırlıklı Akdeniz diyeti kazananlar kategorisinde. Akdeniz diyeti; yağlı kırmızı etlerden uzak durulan, yerel ve mevsimsel sebzelere ağırlık verilen bir beslenme türü. Bu tarz beslenen kişilerin karbon ayak izi ve beslenme kalitelerini iyileştirdiği gözlenmekte. Özellikle de yerel ve mevsimsel beslenmek karbon ayak izini düşürmek için birebir!

Kısacası karbon ayak izini azaltmak için vegan olmak zorunda değilsiniz. Tulane Araştırması bu gerçeği destekliyor. Araştırmacılar, herhangi bir günde hepçil beslenenlerin üçte birinin vejetaryen beslenmesinin, ortalama olarak 340 milyon binek araç kilometresini ortadan kaldırmaya eşdeğer olduğunu ortaya koymuş. Basitçe, et tüketiminizi biraz azaltarak gezegen üzerinde büyük bir katkı sağlayabilirsiniz.

Artık hiç kuşkumuz yok ki, et, özellikle kırmızı et, yüksek bir karbon ayak izine sahip. Sığır eti, tavuk üretiminden 8 ila 10 kat, fındık ve baklagil üretiminden ise 20 kat daha fazla emisyondan sorumlu. Günümüzde pek çok insan bitki temelli bir diyete geçmekle ilgileniyor. Araştırma ayrıca etten tamamen vazgeçmeden de sağlığınızı iyileştirmenin ve ayak izinizi azaltmanın bir yolu olduğunu gösteriyor.

Et ve Süt Ürünlerinizin Yarısını Bitki Bazlı Alternatiflerle Değiştirebiliriz

Araştırmaya göre, hayvansal ürünlerin %50'sinin bitki bazlı ürünlerle değiştirilmesi doğal çevreyi önemli ölçüde etkileyebilir. Daha sürdürülebilir bir yaşam tarzı sürdürmekle ilgili en büyük yanılgılardan biri, bunun ya hep ya hiç olduğudur.

Gezegeni savunanlar aciliyet duygusuyla hareket ederler, ancak bazen bu aciliyet "bir daha asla havayolu ile seyahat etmeyeceğim, hemen sıfır atığa geçeceğim, et yemeyi bırakacağım" şeklinde karşımıza çıkmakta. Oysa durum ya hep ya hiç olmak zorunda değil sadece belirli davranışları azaltmak bile ilerleme kaydetmek için yeterli olabilir.

Eti Ortadan Kaldırmak Yerine Azaltmaktan Bahsedelim

Nature Communications dergisinde yayınlanan yeni bir çalışma, hayvansal ürünlerin (domuz eti, tavuk, sığır eti ve süt) %50'sinin bitki bazlı gıda alternatifleriyle ikame edilmesinin "tarımdan kaynaklanan küresel emisyonları %31 oranında azaltabileceğini, ormanları kurtarabileceğini ve milyonlarca insanın beslenmesini iyileştirebileceğini" ortaya koydu.

Araştırmacılar, et ve süt ürünleri bitkisel alternatiflerle değiştirildiğinde, hayvancılık için artık ihtiyaç duyulmayan arazilerin yeniden ağaçlandırılmasıyla, iklim değişikliği ve biyolojik çeşitlilik konularında ek faydalar sağlanabileceğini gösteriyor.

Beslenme Değişikliğinin İklim Krizine Pozitif Etkileri

Küresel gıda temini, enerjisi arzının %20'sinden daha azını oluşturmasına rağmen, hayvansal kaynaklı gıdalar küresel gıda sistemlerinde arazi kullanımı, su kullanımı, biyolojik çeşitlilik ve sera gazı emisyonları üzerindeki olumsuz etkilerin çoğundan sorumlu.

Kısacası, bireyler hayvansal ürün tüketimlerini azaltırsa 2050 yılına kadar yaşanacak olumlu etkiler aşağıdaki gibi listelenebilir;

1. Küresel tarım alanı genişlemek yerine %12 oranında azalır.
2. Orman ve diğer doğal alanlardaki azalma neredeyse tamamen durur.
3. Tarım arazilerine azot girdisi tahminlerin neredeyse yarısı kadardır.
4. Su kullanımı %10 oranında azalır.
5. Korunan arazilerdeki karbon birikimi nedeniyle sera gazı emisyonları 2050'de %31 azalabilir.
6. Yetersiz beslenme, referans senaryodaki %3,8'e kıyasla küresel olarak %3,6'ya düşer ve yetersiz beslenen insan sayısı 31 milyon azalır.

Düşük hayvansal gıdalı diyetlerin benimsenmesini teşvik etmenin, iklim değişikliğini azaltma hedeflerine ulaşmada, dünya çapında sağlık ve gıda güvenliği hedeflerine ulaşmada ve doğal kaynak kullanımını gezegenin sınırları içinde tutmada önemli bir bileşen olacağı açık hale gelmiştir.

Karbon Ayak İzi ve Beslenmenin Önemi

Sözün özü; karbon ayak izi ve beslenme arasındaki kesişim, sürdürülebilir yaşamı anlama tercihlerimizin çevresel etki açısından önemli bir rol oynadığını gösteriyor. Farklı diyet tarzlarını karşılaştıran çalışma, sadece bunların besinsel niteliklerini değil, aynı zamanda ekolojik ayak izlerini de vurguluyor. Keto ve paleo gibi hayvansal ürünlere dayalı diyetlerin, sadece besin değeri açısından düşük sıralanmakla kalmayıp karbon emisyonlarının artmasına da büyük ölçüde neden olduğu açık bir şekilde görülüyor. Diğer yandan, veganlık gibi bitki bazlı diyetler, yalnızca çevre dostu olarak değil, aynı zamanda önemli sağlık faydaları sunarak öne çıkıyor.

Daha fazla bilgi almak için raporlarımıza göz atabilirsiniz!

Raporlar

Sürdürülebilir turizm ve Sentrum projesi hakkında son bilgileri öğrenmek için sen de e-posta adresinle kayıt ol, sana bilgiler ve öneriler gönderelim.

E-Bülten’e Kayıt Ol