İklim Kederi Nedir?

Son yıllarda insanlar, doğaya dair kayıplar karşısında derin bir hüzün yaşıyor. Bu duygu, bilimsel raporların, grafiklerin ve haber manşetlerinin ötesine geçiyor. Artık yaşadığımız şeyin sadece “bilinçli endişe” değil, bir tür yas olduğu konuşuluyor.
İşte bu noktada, "iklim kederi" kavramı ortaya çıkıyor. Doğayı kaybetmenin, türlerin yok oluşunu izlemenin ve gezegenin geleceği hakkında düşünmenin hissettirdiği o sarsıcı duygunun adı: iklim kederi.
Bu yazıda, iklim kederinin ne olduğunu, nasıl ortaya çıktığını ve bu duyguyla nasıl baş edebileceğimizi konuşacağız.
“İklim kederi” (climate grief), insanların çevresel kayıplara verdikleri duygusal tepkiyi tanımlar. Yani, ormanların yanması, hayvan türlerinin yok olması, yaşanabilir alanların sular altında kalması gibi büyük ve bir kısmı geri döndürülemez kayıplar karşısında hissettiğimiz keder.
Bu kavram, ilk olarak Avustralyalı filozof Glenn A. Albrecht tarafından geliştirilen "solastalgia" terimine dayanır. Solastalgia, bir kişinin kendi evinde yaşarken doğanın bozulmasından kaynaklı hissettiği melankoliye verilen isimdir. Yani evindesindir ama evin artık tanıdık değildir.
İklim kederi, doğanın kaybına karşı verilen duygusal bir yanıttır. Bu duygu, hem kişisel hem de toplumsal düzeyde ortaya çıkabilir. Tıpkı bir yakınını kaybetmiş gibi hissedersin. Çünkü aslında kaybettiğin şey, bir gelecek hissidir. Bu duygu sadece bireysel değil, kolektif bir yas biçiminde yaşanır.
İklim kederi, sıkça karıştırıldığı bir kavramla birlikte anılır: eko-anksiyete. Ancak bu iki duygu aynı şey değildir. Eko-anksiyete, geleceğe yönelik bir korkudur. Henüz olmamış felaketlerin ihtimaliyle yaşanan bir endişe halidir. İklim kederi ise çok daha sessiz ve ağırdır. Kaybedilmiş olanın yasını tutar.
Eko-anksiyete "ya böyle olursa" sorusuyla başlar. İklim kederi ise "artık geri gelmeyecek" duygusuyla büyür. Eko-anksiyete bazen kişiyi harekete geçirir; gönüllülük, kampanya, protesto gibi yollarla dışa vurulabilir. İklim kederi ise bazen kişiyi içe çeker. Sessizliğe, melankoliye, hatta umutsuzluğa dönüşebilir.
Eko-Anksiyete hakkındaki blog yazımıza buradan ulaşabilirsiniz.
Ama ikisi de doğal ve geçerli duygulardır. Bu dünyada yaşayıp, hiçbir şey olmuyormuş gibi davranmak artık mümkün değil. Ve bu duygular arasında kesin sınırlar da yok. Pek çok kişi, aynı anda hem korku hem keder hissedebilir.
İklim kederi ve eko-anksiyete arasındaki farkı anlamak, duygularımızı tanımlamak açısından önemlidir. Çünkü neyle karşı karşıya olduğumuzu bildiğimizde, onunla baş etmenin yollarını da daha iyi görebiliriz.
İklim kederi çoğu zaman sessizdir. Günlük hayatta küçük anlarda karşımıza çıkar.
Örneğin, çocukluğunun geçtiği yerdeki ağaçların kesildiğini görürsün. Bazen haber izlerken gelir bu duygu. Yanıp kül olan orman görüntüleri, susuzluktan ölen hayvanlar ya da sellerin sürüklediği evler... İzlersin ama elinden bir şey gelmez. Birden kendini suçlu, çaresiz ve üzgün hissedersin.
Kimi zaman da geleceği düşünürken hissedersin bu yas halini. “Acaba çocuk sahibi olmak bencilce mi?”, “Yarın neyle karşılaşacağız?” gibi sorularla baş başa kalırsın. Bu sorular sadece korkudan değil, bir tür kayıptan da doğar. Çünkü artık bildiğimiz dünya, alıştığımız doğa yavaş yavaş yok oluyordur.
İklim kederi kolay taşınan bir duygu değil. Sessizce içimizde büyüyebilir, bizi içine çekebilir. Ama bu duygudan kaçmak, onu yok saymak ya da bastırmak uzun vadede daha büyük bir yük yaratır.
Yas tutulmayan kayıplar zamanla insanı donuklaştırır. Umutsuzlukla karışan bu his, bazen ilgisizliğe, bazen de inkâra dönüşür. “Zaten her şey için çok geç” demeye başlarsın. Bu da hem bireysel hem toplumsal olarak bizi felç eder.
Oysa kederi tanımak, onunla kalmak, onu paylaşmak dönüştürücü olabilir. Çünkü bir şeyi kaybettiğimiz için üzülmek, aslında onu sevdiğimizi gösterir. Orman için, su için, kuşlar için üzülen bir insan hâlâ bağ kuruyordur. Bu da umut için bir başlangıçtır.
İklim kederiyle yüzleşmek, hem bireysel bir sağaltım hem de politik bir duruştur. Yas tutmak pasif bir eylem değildir. Aksine, kaybı kabullenmek, onunla kalmak ve ardından gelen sessizlikte yeni sorular sormaya cesaret etmek anlamına gelir. “Ne yapabilirim?” sorusu genellikle buradan doğar. Yas sadece kaybı hatırlatmaz. Aynı zamanda sevgiye işaret eder. Ve sevgi, harekete geçmenin en güçlü motivasyonudur.
İklim kederi bir duygu. Bu duyguya alan açmak, onu bastırmadan ifade etmek ve dönüştürmek için bazı yollar var.
İlk adım, bu duygunun adını koymak. Yani hissettiğin şeyin sadece bir “moral bozukluğu” değil, gerçek bir yas olduğunu kabul etmek. Çünkü ne hissettiğini bilmek, o hissin kontrolünü geri kazandırır. "İklim kederi yaşıyorum" diyebilmek, yalnız olmadığını fark etmek açısından da önemli bir adım.
İkinci olarak, bu duyguyu paylaşmak. Konuşmak, yazmak, bir toplulukla bir araya gelmek. Yas, paylaşıldıkça hafifler. Bazı ülkelerde iklim yas grupları kuruluyor. İnsanlar bir araya gelip sadece veri değil, duygu da paylaşıyor. Yas tutmak kolektif bir hafıza yaratıyor.
Sanat, yazı, müzik gibi yollarla bu duyguyu ifade etmek de güçlü bir araç olabilir. Bazı insanlar şiir yazar, bazıları resim çizer, bazıları sadece yürüyüşe çıkar. Doğada zaman geçirmek, yeniden bağ kurmak da iyileştirici olabilir.
Son olarak, kederi eyleme dönüştürmek. Herkes aktivist olmak zorunda değil ama küçük değişiklikler bile anlamlı olabilir. Komşunla birlikte bir bostan kurmak, yaşadığın binada geri dönüşüm başlatmak ya da sadece bir arkadaşını bu konularda konuşmaya cesaretlendirmek bile büyük fark yaratır. İklim kederiyle baş etmek için çözüm, bu duyguyu yok etmek değil. Onu tanımak, kabul etmek ve içinden geçerek bir yol bulmak.
İklim kederiyle yaşamak, bu çağın kaçınılmaz gerçeklerinden biri haline geldi. Ama bu yas, yalnızca bireysel bir mesele değil. Sadece kendi içimizde çözebileceğimiz bir duygu değil. Çünkü kayıp kolektifse, yas da öyle olmalı.
Hep birlikte yaşadığımız bir dünyayı kaybediyoruz. Ve bu kayıp karşısında tek başına hissetmek, insanı çaresizliğe sürükleyebilir. İşte tam da bu yüzden, bu kederi birbirimize anlatmamız, birlikte taşımamız, birbirimize alan açmamız gerekiyor. Bu duygu bizi içine çekip felç etmemeli. Aksine, dayanışmanın, bağlantının ve ortak eylemin başlangıcı olmalı. Çünkü en derin kederler bile, paylaşıldığında hafifler. Ve bu dünyada hâlâ onarılabilecek şeyler varsa, onları onaracak olan biziz. Yalnız değiliz.
Web sitemizde aktif bir kullanım deneyimi ve iyileştirme çalışmalarımız için zorunlu, foknsiyonel, analitik ve pazarlama çerezleri kullanmaktayız. Çerezlerin kullanımına ilişkin detaylı bilgi almak için Çerez Politikamızı inceleyebilir, tercihlerinizi değiştirebilir veya tüm çerezleri kabul ederek ilerleyebilirsiniz.
Çerez Tercihlerim
Web sitemizde aktif bir kullanım deneyimi ve iyileştirme çalışmalarımız için ziyaretçilerimizin tercihlerinin değerlendirilmesi amacıyla çerez kullanmaktayız. Kullanmakta olduğumuz çerezlerden sitenin çalışması için gerekli olan gerekli ve fonksiyonel çerezler dışında analitik ve pazarlama çerezleri siz etkinleştirmedikçe kullanılmayacak olup, vermiş olduğunuz onayınızı istediğiniz zaman geri alabilme imkanınız bulunmaktadır. İşlenmesine izin verdiklerinizi işaretleyebilir, çerezlere ilişkin daha detaylı bilgi sahibi olmak için metnimizi inceleyebilirsiniz.
Web sitemizin fonksiyonel ve güvenli bir şekilde çalışması için kullanılan çerezlerdir. Bu çerezlerin kullanılamıyor olması web sitesinin işleyişini etkilemektedir.
Web sitesi içeriklerinin uygun ve güvenilir şekilde kullanımı ile müşteri memnuniyetini arttırmak adına yapılan geliştirmeler için kullanılan çerezlerdir. Bu çerezlerin kullanımı ile yalnızca site içeriklerinin uygunsuz kullanımı engellenmektedir.
Web sitemizi nasıl kullandığınızla ilgili bilgiler toplayarak sitemizi geliştirmemize yardımcı olması için kullanılan çerezlerdir.
Müşteri memnuniyeti ile satış ve pazarlama faaliyetlerimizin arttırılması için kullanılan çerezlerdir.